5 Nisan 2016 Salı

GÜL CEMALİNİ SEYRE DOYAMADIĞIM...

   Her şey onu ilk gördüğümde başlamıştı. Herkesin gözü üzerinde olan, masallardan çıkıp da buralara gelivermiş bir kızdı. Ne var ki bu güzelliği yüzünden herkes tarafından tanınıyor ve en küçük bir şey yapsa laf söz oluyordu. Benim de gönlüm gide gide bu yara vuruldu. Ama o beni görmezdi. Aslında beni hiç kimse görmezdi. Üstüm başım pis diye, yırtık diye beni horlarlardı. Bende uzaktan uzağa onun gül cemalini seyrederdim.

   Günlerden bir gün yar kapıya çıktı bembeyazlar içinde. Gönlümde fırtınalar koptu. Sanki bembeyaz gelinliğini giyinmiş de bana doğru geliyormuş gibiydi. Tabi benim gibi düşünen başkaları da vardı; dedikoducu kocakarılar. Kız oradan geçerken hemen laf attılar.  O da çok utanmıştı -boş yere utanmıştı güzel yüzlüm- Koşa koşa eve gitti. Birkaç saat sonra yine çıktı ama bu sefer siyahlar içinde idi. Yine de çok güzeldi. Ama eli entarisinden bir türlü düşmedi. Çünkü yürüdükçe toz tanecikleri konuyordu entarisine. Yarımda entarisi kirli gözükmesin diye silkeliyormuş. Ben de onun karşına çıkıp; ‘Gel bunları boş ver, uğraşma bunlarla. Kaçalım gidelim buralardan. Bir an önce muradımıza erelim’ demek geldi fakat diyemezdim sadece hayal edebilirdim. Bir gerçek vardı ki hayal kurmak parayla değil. O zaman ben istediğim gibi hayal kurarım dedim, hayallerime devam ettim. ‘Ya benimle kaçmak isterse, elinde bohçası bana doğru salına salına gelirse, ne güzel olurdu kim bilir… Ama beyaz giyinmesin o kocakarılar hemen tanır, anlarlar benimle kaçtığını. Zaten bende de talih yok alıverirler elimden hemen onu. Ya sonra da koyarlar kapısız bir kaleye etrafında da alçak ceviz dalları, sararlarsa yolları nasıl gül cemaline seyre doyamadığıma kavuşacaktım?'

                                                                                                       Neslihan Zehra KARABUL
                                                                                                                      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder