2 Mart 2016 Çarşamba

GERİ DÖNME İMKANIN OLSAYDI NE YAPARDIN?

   Hiç uçağa bindin mi? Şimdi bir uçağa bindiğini düşün… Eve dönüyorsun. Havaalanında sevdiklerin bekliyor. Çok özlediğin sevenlerin: annen, baban, kardeşlerin, deden, ninen, akrabaların, arkadaşların, öğretmenlerin… Onlara kavuşmana bir saat varken bir anons duydun:
   
   ‘’Sayın yolcular şimdi sakin olmaya çalışın. Yaklaşık bir saatlik yolumuz var. Ama sadece 20 dakikalık yakıtımız kaldı. 20 dakika sonra uçak düşecek…
   
   Şimdi size birer kağıt dağıtılacak. Geride kalan sevdiklerinize ne yazmak istiyorsanız yazın. Biz bu kağıtları bir kutuya koyacağız. Umarız ki kağıtlar yazdığınız kimselere ulaşır.’’
   
   Kağıtlar dağıtıldı, 18 dakikan kaldı. Bir daha hiç göremeyeceğin sevdiklerine ne yazardın? Şimdi bütün duygu ve düşüncelerini serbest bırakarak yazmaya başla…
   
   15 dakikan kaldı. Hani akşam olur eve gelirsin. Annen seniz bekler. Biraz geç kalsan merak eder. O günde bekleyecek, sen gelmeyeceksin. Geç kaldığında balkona çıkar yola bakar, bahçe kapısına çıkar seni bekler, gelmezsin. Komşuların çocukları gelir, senin okulundaki öğrenciler bir bir gelip evlerine girerler… Sen gelmezsin… Saat 20 olur. 23 olur. Yine gelmezsin. Annen umutsuzca balkonun kapısını kapatıp eve girer. Odana gider, kitaplarına dokunur, elbiselerini koklar.
   
   Anneni öyle bırakmaya dayanır mıydın? Ya babanı?
   
   10 dakikan kaldı. Neler yazardın annene, babana? Onları bırakır mıydın? Azarlar mıydın? Onlara bağırır mıydın?
  
   Karneler dağıtıldığında baban ellerinde karne olan sınıf arkadaşlarına nasıl sarılırdı değil mi? Yavrumun sende kokusu vardır diye… Ya da okul önüne gider. Seni bekler, herkes çıkar. En son öğrenciye kadar bekler. Sen de çıkıp gelirsin diye. Ama sen gelmezsin, gelmeyeceksin ve baban umutsuzca oturur oraya. Dizlerinin bağı tutmaz… Öylece bırakır mıydın babanı?
   
   7 dakikan kaldı. Bir akşam yemek hazırlanır. Annen her zamanki gibi senin tabağına da koyar. 

   Kardeşin çok masumca ‘’Ama anne bu ablamın/ağabeyimin tabağıydı.’’ der. Lokmalar düğüm düğüm olur. Birer birer sessizce kalkarlar sofradan.
   
   5 dakikan kaldı. 5 dakika sonra sen yoksun. Havaalanında bekleyenler ‘’Uçak düştü.’’ haberini duyduklarında ne yaparlardı? Kesinlikle annen yığılırdı oraya değil mi?
   
   3 dakika kala pilot dedi ki: ‘’Son cümlelerinizi yazın.’’
   
   Sen ölünce biri size gelecek. Zile basacak. Mektubu ailene verecek. Feryat edecekler. Sen yerine mektubun gelmiş. Ne yazardın o mektubunda?
   
   Baban işe gittiğinde gömleğinin cebine koyduğu mektubu alıp okuyacak. Tam da kalbinin üstüne gelen cebinden çıkarıp okumaya başlayacak. ‘’Canım babacığım’’ gözyaşları pıtır pıtır damlayacak mektubuna… Dayanır mıydın?
   
   Ya da köyde baban tarlaya gidecek. İkindiye doğru sırtını bir ağaca dayayıp oturacak. Mektubunu çıkaracak. Nasırlı elleriyle okşayacak. Belki okuyamayacak hıçkırarak ağlamaktan…
   
   Tabutunun arkasından minik ellerini kaldırıp sana dua eden kardeşlerini döver miydin?
   
   Bir dakika kala kağıtlar toplanmaya başladı. Öperdin, okşardın değil mi o kağıdı verirken? Belki de daha yazacak çok şeyin olduğu için vermek istemezdin…
   
   30 saniyen kaldı. Okulunu düşün. Arkadaşların senin sırana çiçek koyarlar. Öğretmenin gelip kürsüye oturur. Hiçbir şey diyemez, derse başlayamaz. Seni beklerler gelmezsin. Bu sırada kapı açılır, tüm arkadaşların sen geldin diye bakarlar. Nöbetçi öğrenci gelir, sen gelmezsin. Müdür Yardımcısı gelir sen yine gelmezsin. Arkadaşların birlikte yaşadığınız günleri hayal ederler… Şimdiden çok özlerler, sen yine gelmezsin.
   
   Sahi seni çok seven arkadaşlarını arkanda gözü yaşlı bırakır mıydın? Öğretmenlerine kızar mıydın? Senin için uğraşan, didinen, çırpınan, seni yetiştirmek için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan öğretmenlerine… Evine giderken bile seni yüreğinde taşıyan, seni düşünen öğretmenlerine…
   
   Ya dersler? Onlardan nefret eder miydin? Senin beynine girip onu daha iyi çalıştırmaktan başka niyeti olmayan matematiğe, sevdiklerine sevgini daha iyi anlatabilmen için gözlerini bekleyen Türkçe’ye, seni alıp Anadolu Lisesine, üniversiteye götürmekten başka bir niyeti olmayan tüm derslere kızar mıydın, onları ihmal eder miydin?
   
   20 saniyen kaldı. Annen hala balkonda seni bekliyor, baban okulun önünde seni arıyor, kardeşin 

   ‘’Ağabeyim bugün gelecek mi?’’ diye soruyor, arkadaşların maç yapacaklar, seni bekliyorlar…
   
   10 saniyen kaldı. 9… 8… 7…
   
   Sahi geri dönme imkanın olsaydı ne yapardın?
   
   Bugüne kadar yaptıklarının aynısını mı? Yoksa hayatını yeniden mi gözden geçirirdin?
   
   5 saniyen kaldı. 4… 3… 2…
   
   Ve bir anons daha duydun:
   
   ‘’Sayın yolcular müjde. Sadece yakıt ibresi bozulmuş. Yakıtımız tam. Uçağımız sağlıklı bir şekilde uçuyor. Yaklaşık 40 dakika sonra havaalanında olacağız.’’
   
   Açın gözlerinizi.
   
   Sınıfın neredeyse tamamı ağlıyordu. Bir süre hiç konuşmadan sessizce bekledim. Bazı öğrenciler başını sıra arkadaşının omzuna koyuyor, bazıları birbirlerine sarılıyordu. Öyle masumlardı ki…
   
   ‘’Canım benim, kurban olurum senin gözyaşlarına. Bunlar senin en gerçek, en samimi, en katıksız duyguların. Bu muhteşem sevgini ailene göstermek için neyi bekliyorsun? Ölmelerini mi? Annesini ya da babasını kaybedenlerin neler hissettiğini biliyor musun?
   
   Sevgini göstermek için daha fazla bekleme!
   
   Bugün eve bir başka git. Kapıdan içeri girerken şimdiki duygunu yüklen. Annenle babanı gördüğünde onların ölümden önceki son günleri olduğunu düşünerek yaklaş onlara. Sanki yarın yanında olmayacaklar gibi davran. Sen de biliyorsun ki annenle baban seni çok seviyorlar. Belki sevgilerini nasıl göstereceklerini bilmiyorlar, çünkü bunu onlara gösteren olmadı ki… Evet evet olmadı. Anne babanın sevgisi bir dağın altındaki maden gibidir. Çıkarılmayı bekler. Çıkmasa da değerlidir. Tabii ki çıkarılırsa daha iyi olur. Onların sana adım atmasını beklemeden sen onlara bir sevgi ve bir saygı adımı at olur mu? En kısa zamanda ailelerinizi toplayıp onlara da size olan sevgilerini nasıl belli edecekleri konusunda konuşma yapacağım.’’

                                                                                                         (Alişan KAPAKLIKAYA)

1 yorum: