11 Şubat 2016 Perşembe

KİRAZ


  '' Nişantaşı’nda bir apartman kapıcısı olan ailenin çocuğu olarak doğdum. Herkes benim doğduğuma çok sevinmiş. Ağabeyim ayrı bir sevinmiş. Mutluluktan yerinde duramamış. Ağabeyim beni çok severmiş hele de yanaklarımı bir farklı severmiş. Yanıma her geldiğinde ‘Kiraz yanaklım benim’ diye yanaklarımı sıkarmış. Anneme bir gün; ‘Bu bebeğin yanakları aynı kiraz gibi ismi de ‘’KİRAZ’’ olsun’ demiş. Annemin kulağına da bu isim hoş geldiğinden olsun demiş. Dillenmeye başladığım vakitler ağabeyim de okula başlamıştı. Her okula gidişinde ağabeyime ‘Ben ne zaman okula gideceğim?’ diye sorardım. Ağabeyimde ‘Yakında gideceksin Kiraz’ derdi. Çok heyecanlıydım. Çünkü ağabeyim küçüklüğümden beri bana masallar okurdu. O okudukça da ben hayran kalırdım. Onu dinledikçe gözlerim irileşir, yuvalarından çıkacakmış gibi olurdu. Hayatın telaşına kapılarak zaman su gibi akıp geçti…''

…1949 SENESİYDİ…
   
   Okulların açılmasına birkaç hafta kalmıştı. Ağabeyime yine aynı soruyu sormuştum; ‘Ben ne zaman okula gideceğim?’. Ağabeyimde ‘Sonunda gideceksin Kiraz. Sende bu sene okula başlayacaksın’ demişti. Bende çok mutlu olmuştum. Artık o masalları tek başıma okuyabilecektim. Her gece yatmadan önce kendimi o kitapları okumayı hayal ederken artık gerçekleşecekti.
   
   Okula gitme günüm gelmişti. O akşam hayallerimle uyuyakalmıştım yine. Sabah uyandığımda anneme heyecanla; ‘Hadi ben giyindim, gidelim.’ demiştim. Ama annem oturduğu yerden kalkmamıştı. Elinden tuttum; ‘Hadi ama anne kalk, okula geç kalacağız yoksa.’ diye çekiştirmiştim eteğinin ucundan. Ayağa kalkmıştı ve bana; ‘Okula gitmeyeceksin Kiraz.’ demişti üzülerek. Niye diye sorduğumda, cevabı beni hayal kırıklığına uğratmıştı. O zaman ki çoğu aile gibi aynı düşünce vardı babamda da. ‘KIZ ÇOCUKLARI ASLA OKULA GİDEMEZ!’. O sözler çok ağır gelmişti bana. Yıllardır kurduğum hayallerim babamın o saçma düşüncesi yüzünden yok olacaktı. Ama pes etmemeliydim. Ne olursa olsun o hayallerimi yıkılan yerden kaldırıp tekrardan inşa etmeliydim. Etmeliydim çünkü bu hayat benim ve hayata karşı dimdik durmam için okumam gerekliydi.
   
   Ağabeyimin yanına gitmiştim. O da benim okula gitmemi çok istiyordu. Ve bana; ‘ Sen gidemiyorsan, ben okulu ayağına getiririm’ demişti. Çok şaşırmıştım. ‘Nasıl olacaktı ki, koskocaman okulu bana nasıl getirecekti ?’ diye düşünürken, ağabeyim gelmişti. Elindeki kağıt ve kalemi havaya kaldırıp bana; ‘İşte okulu sana böyle getireceğim.’ demişti. İlk başta çok tuhaf gelmişti. Sonra bana harfleri tek tek öğretmeye başladığı zaman, anlamıştım. Ve bir şey daha anlamıştım, ağabeyim beni gerçekten çok seviyordu ve bende onu çok seviyordum.
   
   Sabahları ağabeyim okulda olduğu için ben apartman servisine çıkardım. Dairelere ekmek ve gazete dağıtırdım. Her bir kata çıkışımda merdivene oturur, ağabeyimin bana öğrettiği harfleri birleştirerek gazeteden bir cümle okumaya çalışırdım.
   
   Bir süre sonra yine servise çıkmıştım. Gazeteyi okumaya dalmış olacağım ki evinden çıkan Nur Teyze yanıma oturup bana seslenene kadar onu fark etmemiştim. Bana; ‘Sen burada ne yapıyorsun?’ diye sormuştu. Bende irkilip ayağa kalkmıştım. ‘Hiç, hiç bir şey yapmıyorum’ diye söylemiştim. Bana; ‘Korkma çocuğum’ demişti ve sorusunu tekrarlamıştı. Ben de çekine çekine elimde ki gazeteyi göstermiştim ve bunu okuyorum demiştim. Bana; ‘Sen okula gidiyor musun?’ diye soru yöneltmişti. Bende başımı hayır şeklinde sallamıştım. ‘O zaman bu gazeteleri nasıl okuyorsun’ demişti şaşırarak. Ben de babamın okula yollamaya izin vermediğini, ağabeyimin ve kendi çabalarım sayesinde okumaya çalıştığımı.’ söylemiştim. Bana birkaç şey okutmuştu sonra bana babamı çağırmamı istemişti. Hemen geri çekilmiştim çünkü beni babama şikayet edecek diye düşünmüştüm. Beni anlamış olacak ki; ‘Korkma babanla konuşacağım seni şikayet etmeyeceğim.’ demişti. Babam geldiğinde beni Nur Teyze’nin yanında görünce sinirlenmişti. Nur Teyze’ye ‘Bizim çocuk gecikti dimi onun adına ben özür dilerim efendim, bir daha ki olmayacak.’ demişti. Nur Teyze’ de babama ‘Olayları bilip bilmeden konuşma Hasan Efendi. Sen söyle bakayım neden Kiraz’ı okula göndermiyorsun?’ diye sormuştu. Babamda körü körüne bağlandığı o düşüncesini Nur Teyze’ye söylemişti. Nur Teyze de babama bu saçma düşüncesinden bir an önce vazgeçmesini söylemişti. Ama babam yine bildiklerini okuyordu. Nur Teyze’de sinirlenmiş olacak ki; ‘Bak benim babam senin bu zor dediğin hayatın kat be kat daha zorluklarda beni okula gönderdi. Ve o zaman bu kadar kız çocuğunu okula gönderen ailede yoktu. Babama sürekli bir şeyler denildi, dalga geçildi. Ama babam sırf hayatımda iyi yerlere geleyim diye onları umursamadı. Hem babamın çabalarıyla hem de kendi çabalarımla bu yerlere geldim. Onun sayesinde öğretmen oldum. Ve birçok insana faydalı biri olmaya çalıştım ve hala çalışıyorum. Her bir çocuğa bir kelam öğretirken babama şükrediyorum. Neden mi? Çünkü o beni okutmasaydı ne kendime ne de birçok çocuğa faydam olacaktı. Evde oturup kocamın bana bugün neyi emredeceğini düşünecektim ya da bu eve bir tas çorba girsin diye daha ne yapabilirim diye kara kara düşünecektim. Ama yine ALLAH razı olsun ki babama beni okuttu ve bu durumlara düşmemi engelledi. Ve hayatım boyunca da onu yanımda beni koruyup kollarken hissedeceğim, bana verdiği bu armağan sayesinde… Peki senin kızın diğer okuyan kızlardan ya da benden ne farkı var da okutmuyorsun, bu düşünceye körü körüne bağlanıyorsun. Okula göndermeyerek koruyup kolladığını mı sanıyorsun. Tam tersi onun hayatını mahvedecek o kuyuyu kendi ellerinle kazıyorsun, bu saçma sapan düşüncelerinle. Eğer öldüğün vakit arkandan bir hayır duası istiyorsan kendine çeki düzen ver kızını okula gönder. Ve ilerde bir yerlere geldiği vakit her anında seni düşünüp hayır duasını eksik etmesin. Sen de bir gün bu hayattan göçüp giderken vicdanın rahat bir şekilde git. Ben çocuklarımın mesleklerini eline verdim, hayatlarını kurmalarına yardım ettim. Gönül rahatlığına ulaştım de. Ve şunu da bil senin bu tertemiz evlatların sırf sana karşı gelmemek için gizlice köşelerde iki kelam öğrenmeye çabalıyor. Başkaları ne der diye verdiğin karar belki şuncacık çocukların hayatında koca yaralar açacak. Senden ricam başkalarını değil de kalbinin sesini dinle Hasan Efendi!’ demişti. Babam da Nur Teyze’nin söylediklerini anlamış olacak ki o günün ertesi günü eve elinde bir sürü defter, kalem ile gelmişti. Sonra elimden tutup beni okula götürmüştü. İşte o gün yeniden hayatım başlamıştı. Bütün hayallerim yeniden yeşermişti.

                                                                                                       Neslihan Zehra KARABUL
                                                                                                                

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder